Bozcaada Bayan Masör – Masör Ece
Bozcaada Bayan Masör – Masör Ece
Bozcaada Bayan Masör yüzyıl önce Engizisyonun ispanya’dan sürüp attığı Yahudi ailelerin soyundan gelme idi. İstanbul’da doÄŸmuÅŸ, Berlin’de öğrenim görmüştü. Saçları genç yaÅŸta dökülmüştü. Kafası dazlak, çehreı yuvarlaktı. Romantik bir yoÄŸunluk içinde anlatıp dururdu. Ayrıca alaycılıktan da geri kalmazdı. Onu pek sevdim. St6pha, Fernando’ya hayrandı. Çünkü, Fernando, meteliÄŸi olmadığı biçimde, direnmele resim yapmayı sürdürüyor ve Stepha onun tüm fikirlerini, tüm görüşlerini paylaşıyordu. Bu fikir ve görüşler, sarsılmaz bir saÄŸlamlıkta enternasyonalist, barışçı ve ütopist bir çerçevede devrimciydi. Stepha’nın onunla evlenmekteki kararsızlığının tek sebebi de aslına bakarsan, özgürlüğünü sürdürmek istemesiydi. Onları kardeÅŸimle tanıştırdım. KardeÅŸim onların gönlünü aniden çeliverdi. ArkadaÅŸ oldular. Öteki arkadaÅŸlarıma da tanıttım. Pradelle bacağım kırmıştı.
Bozcaada Bayan Masör baÅŸlangıcında Luxembourg Parkı’nın terasında karşılaÅŸmış olduÄŸumızda topallıyordu. Stepha, Pradelle’i, fazlasıyla sessiz, iBozcaada Yakası kapanık buldu. Onun canlılığı da Pradelle’i ÅŸaÅŸkına çevirmiÅŸti. Stepha, Lisa ile daha iyi anlaÅŸtı. Lisa artık Petit Luxembourg’a bakan bir öğrenci yurdunda kalıyordu. Ders vererek ekmeÄŸini güç bela çıkarıyor; bir taraftan da fen bölümünü bitirmek için sınavlara hazırlanıyor ve Maine de Biran üzerine sav yapıyordu. Ama, öğretmenlik sınavlarına girmeye hiç de niyeti yoktu; saÄŸlığı çok bozuktu. Kısa saçlı, ufacık başını elleri arasına alır; “Zavallı beynim!” diye yakınırdı.
Bozcaada Bayan Masör
Bozcaada Bayan Masör “GüvenebileceÄŸim tek ÅŸeyin beynim olduÄŸunu ve her ÅŸeyi ondan almam gerektiÄŸini düşündükçe çıldıracak ÅŸeklinde oluyordum! Bu doÄŸal deÄŸil! Bugünlerde bu beyin batkı eder!” Ne Maine de Biran’a ilgi duyuyordu, ne felsefeye, ne de kendine. Donuk bir gülümsemeyle, “Benimle dostlık etmekten ne anlıyorsun acaba diye düşünürüm hep” demiÅŸti. Oysa, onunla arkadaÅŸlık etmek, onu görmek her vakit sevinç verirdi bana; çünkü kolayca her denileni kabul etmez, kolayca boyun eÄŸmezdi; bu güvensizlik duygusu, kuÅŸkuculuÄŸu onun zekâsını bilemiÅŸ, kıvraklaÅŸtırmıştı. Stepha’ya sık sık, Laubardon’daki tatilini bir süre daha uzatan Zaza1 dan söz açardım. Ona Paris’ten birkaç kitap göndermiÅŸtim. Stepha’nın anlattığına bakılırsa, Madam Mabille, kitapları görünce müthiÅŸ sinirlenmiÅŸ ve “Bozcaada Yakasılardan; bu ukalalardan nefret ediyorum!” diye baÄŸlarırıp çağırmış. Zaza, annesinin başına iyiden iyiye dert olmaya baÅŸlamıştı. Onu, duygulardan yoksun, bazı çıkarların temel olduÄŸu bir evliliÄŸe razı etmek rahat olmayacaktı. Madam Mabille, kızının Sorbonne’a girmesine izin verdiÄŸine bin piÅŸmandı.
Arak kızını ele avuca almanın kaçınılmaz bir gereklilik olduÄŸuna inanmıştı ve onu, tüm etkilerden uzak olacağı bir yerde tutmak niyetindeydi. Zaza, mektubunda, annesine tenis oynama tasarımızdan söz ettiÄŸini ve annesinin buna mutlaka karşı çıktığını yazıyordu. “Annem, böylesi bir davranışın öğrencilere yakışmayacağını ve yirmi yaşında bir kızın düzenlediÄŸi, kimin nesi olduklarını bilmediÄŸi bir sürü delikanlıyla tanışma mümkünlığı olan tenis partilerine gidemeyeceÄŸimi söylemiÅŸ oldu. Sözcükleri yanlış seçtiÄŸimi sanma; bir tek, Hıristiyanlık inancımın beni saygı duymaya zorladığı ve her an beraber olmak, dayanmak zorunda olduÄŸum bir kafa yapısını iyice anlayasın diye yazıyorum bunları. Tenis oynamama izin vermediÄŸi için bugün öylesine mutsuzum ki, aÄŸlayabilirim. Benim sevdiklerim birbirlerini sevmiyorlar. Ve ahlak kurallarına sığınmakla da, hazmedemeyeceÄŸim bir sürü saçmalığı dinlemek zorunda kalıyorum… Anneme, alaylı bir tavırla, Pradelle, Clairaut yada onların hiçbir arkadaşıyla evlenmeyeceÄŸime dair senet imzalamayı teklif ettim. Bu da iÅŸleri yoluna sokmadı.
Son yorumlar