Bozcaada Bayan Masör – Mutlu Son
Bozcaada Bayan Masör – Mutlu Son
Bozcaada Bayan Masör – Mutlu Son İçimi çektim, soluÄŸum kesilmiÅŸti. Phoebe etekliÄŸini kaldırdı, elimi tuttu yarı zorlayarak kendine doÄŸru çekti. Åžimdi daha da ÅŸuurlendiÄŸim için orada beni sakinleÅŸtirecek bir ümit aradım. Her ÅŸeyin böyle düz, böyle boÅŸ olduÄŸu bir yerde aradığımın gölgesini bile bulamayınca elimi çekip almak istedim fakat Phoebe’yi kırmaktan çekiniyordum. Her ÅŸeyi onun idaresine bıraktım, zevkin kendi varlığından çok hayalini elde etmek için elimden istediÄŸi ÅŸekilde yararlandı. Bense artık daha gerçek bir hazzın açlığını çekiyordum. Hanımefendi Brown derdime devayı en kısa zamanda saÄŸlamazsa, bu kadın hanıma budalaca aldatmacayla daha fazla oyalanmamaya söz verdim.
Kısacası birkaç gün içinde beklendiği halde, Lord B’nin gelişine sabretmeye gücüm kalmamıştı. Onu beklemedim de çünkü merak veya inceliksiz şehvet yerine aşkın ta kendisi beni eline geçirmişti. Bu gözetleme sahnesinden iki gün sonrasında bir sabah altı yöreı uyandım, yatak arkadaşımı derin uykusundan uyandırmadan aşağı süzüldüm. Arka salonun açıldığı ve evde müşteri varken çıkmamın yasaklandığı minik bahçede birazcık temiz hava almak istemiştim, tüm evde uyku ve sessizlik hâkimdi. Salonun kapısını açtım ve yarı yarıya sönmüş ateşin başında, kadınımın koltuğunda oturmuş, bacaklarını da bir başka koltuğa uzatıp uyuyakalmış genç bir beyefendi görünce şaşırıp olduğum yerde kalakaldım. Büyük ihtimalle birlikte içtiği düşüncesiz arkadaşları, sızınca onu orada bırakmışlardı ve her biri bir hanım bulup gitmişti.
Bozcaada Bayan Masör – Mutlu Son
Bozcaada Bayan Masör – Mutlu Son YaÅŸlı patroniçenin kendisini rahatsız etmeyecek ve sarhoÅŸ biçimde gecenin birinde sokaÄŸa atmayacak kadar nezaketli olması yardımıyla evde kalabilmiÅŸti. Yatakların hepsi dolu olmalıydı. Masada içki âlemlerinden geriye kalan her zamanki dağınıklığın içinde bir punç kâsesi ve oraya, buraya saçılmış bardaklar duruyordu. Bu uyuyan varlığa daha yakından bakmak için ilerlediÄŸimde, ÅŸaÅŸkınlığım daha da artmıştı. Tanrım, neler görüyordum! Ne aradan geçen seneler, ne de kaderimin iniÅŸ çıkışları o yıldırım aÅŸkının izlerini asla silemedi. Evet! İlk tutkumun, büyülenen gözlerime ilk görünüşünün anısını sonsuza dek taşıyacağım. Åžu an bu yazıları yazarken bile her ÅŸey dün yaÅŸanmış gibi detayları ile aklımda.
On sekiz, on dokuz yaşlarında sarı saçlı bir delikanlı, başı koltuğun bir kenarına yaslanmış biçimde duruyordu. Düzensiz dalgalı saçları, gözlerimin ve yüreğimin saplanıp kalması için elbirliği eden tüm o adamçe zarafeti ve gençliğin gül rengi tazeliğini taşıyan bir yüzü gölgeliyordu. Zambak beyazının gül pembesine karşı geçici bir zafer kazandığı, yüzünün geceki taşkınlıkların yol açtığı solgunluğu ve bitkinliği bile dile gelmez bir tatlılıktaydı. Nefis, uzun kirpiklerle çevrili göz kapakları kıpırtısızca duruyordu. Bunların üzerinde, kusursuz beyazlık ve pürüzsüzlükteki yüksek alnını süsleyen iki kaş, dünyanın en hünerli ressamlarının elinden çıkmış şeklinde görünüyordu. Ve bir çift kan kırmızısı dudak, sanki azca önce arı sokmuş benzer biçimde şişmiş ve bükülmüş haldeydi. Bu sempatik uykucunun eldivenlerini almam için (Eski bir İngiliz geleneğine bakılırsa, genç kız uyuyan bir erkeği öperse ondan bir çift eldiven ödül alırmış) beni kışkırtır gibiydi fakat utancımın engelleri çok daha kuvvetliydü.
Son yorumlar